22 Kasım 2013 Cuma

Viyana- Venedik- Duygu üçgeni

İki gündür üç satır yazı yazabilmek için uğraşıyorum sevgili dostlar...öyle bir an geldi ki içimde beni yazmaya iten ne varsa - adını siz koyun- gitti diye bile düşündüm ve hüzünlendim. Ancak az önce nereden başlayacağım sanki kulağıma fısıldandı ve oturdum bilgisayarın başına... Kutu evimin yatak odası bu akşam bir üçlüye tahsis edildi:))) evde yeniden yalnız olmamanın mutluluğunu yaşıyorum anlayacağınız. Garip olan tek başımayken inanılmaz huzurlu ve mutlu hissederken sevdiğim insanlar geldiğinde bir boşluğum varmış da o dolmuş gibi hissediyor olmam...İlk küçük misafirim Temmuz ayında gelmişti evime. O zaman da farklı bir renk vardı. Şimdi ise ikinci ve son miniği ağırlıyorum. İnsan kendi çocukluğunu hatırlıyor...Bugün Ozan ile "Komşu komşu oğlun geldi mi..." dizeleri ile başlayan tekerlemeyi söyledik mesela...Rahmetli dedem çok severdi bu oyunu bizimle oynamayı. Yaz aylarında masamızda dondurma yada kiraz ile karşılıklı oturur bır bır konuşur dururduk. Gözümün önünde çok net sahneler var o zamana dair. Anı biriktirmek güzel şey.İnsanı hüzünlere götürürken hayatının boşlukta ve boş geçmediğinin de en temel göstergesi gözünün önünden geçenler...Hayat güzel, çocuk olmak güzel, çocuk kalmak güzel...kim olgunlaşmanız gerektiğini söylüyorsa size dinlemeyin. Sınırları siz çizin ve istediğiniz hayatı yaşayın- en önemlisi o bu hayatta...Çok öğretmen edasında yazdım galiba ancak son dönemde bu özgürlük hissi ile aldığım her karar kendimi biraz daha güçlü hissetmemi sağladı benim. Can Yücel'in dizelerindeki gibi... Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. "O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Hiçbir eşya, yer, durum ve kişiye bağlanmadan yaşamak...Hayatta almam gereken bir derste buydu benim sanırım. Arkadaşlık ilişkilerimde, eşyalarla olan ilişkilerimde, özel ve tüzel ilişkilerimde hep kısa sürede bağlanma- sahiplenme ve bunun getirdiği hareket edememe duygum vardı benim. Halbuki bağlanmadan bağlı olmak ne kadar güzelmiş. Senin yanında olmayan, seninle yapışık kalmayan her olay, insan ve durum da pekala bir şekilde seninle yol katedebilirmiş. İşte böyle...şimdi arka fonda MFÖ- Yalnızlık ömür boyu var. Bu şarkıyı dinlerken iç dünyamda daha diplere yol alabilirim tehlikesiyle bu konuyu kapatıyorum. Başlıkta yer alan Viyana- Venedik duygu üçgeninin duygu kısmını hallettik. Gelelim Viyana ve Venedik kısmına:) Geçen Cuma öğleden sonra atladık Ruth'un arabasına ve doğru İtalya sınırına yol aldık. İlk hedefimiz bir sahil şehri olan Trieste'di. Çok güzeldi. Çünkü turist basmamıştı şehri. Bolca yürüdük, deniz ürünlerine dadandık, deniz kenarında güneşin tadını çıkardık...Sonra yeniden yol aldık ve kendimizi Venedik'e attık. Venedik uzun zamandır görülecekler listemdeydi. Bunu da başardığıma mutluyum açıkçası. Ancak hayalkırıklığı yaşadığımı da belirtmeliyim. Çok istediğiniz şeyler gerçekleştiğinde bazen damağınızda şımarıklıktan mıdır bilmem istediğiniz tadı bırakmayabiliyorlar- garip. Bir akşam karanlığında otelimizi bulmaya çalışarak başladı maceramız. Otel'in booking.com'daki fotolar ile alakasının olmadığını söylemeliyim. Korku filmlerinden çıkmış bahçede yürürken yüreğim ağzımdaydı. Yerleşme faslından sonra ise biraz etrafı görelim mantığıyla yürüyüşe çıkıp dar sokaklarda kaybolmayı başardık. Yorgunluktan bitap düşmüşken bizi deli gibi koşturan başka bir deneyim yaşadık:))) koca bir sıçanın üstümüze atlamasından bahsediyorum. Benim için bu son noktaydı. Otele dönüş yolunda sürekli tetikteydim. Nasıl bir stres anlatamam. Ertesi sabah yaptığımız gondol turu, şahane kiliseler, meydanlar ve cafeler ile durumu ancak biraz toparlayabildik. Aaa bir de yediğimiz kazıklar var tabi... küçük 2 tabak salata ile şaraba 55 euro vermiş olmamız ayrı bir şok etkisi yarattı. Bana sorarsanız Venedik romantik de değil...ya da belki ben yeterince romantik değilim. Bir daha gitmeyi düşünmüyorum:))) ne kadar dolmuşum. Yazdığım satırları dönüp okuyunca ben de şok oldum hehehe. Neyse işte burada durumlar böyle...Aşağıda da sağdan soldan fotolarım var. Size okurken bolca keyif almanızı diliyor ve bir yazıyı daha sonlandırıyorum!